Okumak ve Anlamak Üzerine


Kütüphane bulunmayan her ev bir hapishanedir. Kitapları sevmeyen kişinin kendisini tanımak ve tanıdığı kadarıyla da sevmek gibi bir şansı zaten hiç olmayacaktır. Yalnız, yaşamak için yaşamak ne kadar doğruysa, okumak için okumak da o kadar yanlıştır. Hayali bir alemde geçen ve okuyucusunun bu fantastik dünyadan bir şeyler öğrenmesini bekleyen kitaplar, tıpkı bizden mutlu olmamızı bekleyen hayaller gibidir; düşlenen hayal bittiğinde kişi gerçekliğin hoşnutsuzluğunda tekrar kendisini bulacaktır. O halde, bize hayat konusunda öğütler veren, Sokrates'in felsefeyi nihai hedefiyle tanıtladığı gibi, bize kendimizi bilmemiz konusunda tespitler ve amaçlar sunan kitaplar başucu ve vazgeçilmezimiz olmalıdır. Buna binaen, bu tür doğru kitapları okumak, insanın kendi ruhuna yaptığı bir yolculuk ve şu halde, her şeyden gayrı olarak, dünyadaki cennetlerdir.

Schopenhauer'in de dediği gibi, "okurken bir başka kimse bizim için düşünür: Biz sadece onun zihin sürecini takip etmekle yetiniriz." O, bu tespitinin ardından şunu der, "okuyan ve arada düşünmeksizin -yani neredeyse bütün gün- okuyan ve arada düşünmeksizin geçirilen eğlence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse, yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder." Tıpkı bir bitkiye nasıl büyüyeceğini öğreten kimse yoksa, bunun gibi, kişiye de düşünmesini öğreten kimse olamayacaktır. Şu halde, okumak, yaşamanın kağıda dökülmüş hali ve son tahlilde okuyucu için yaşamdaki zorlukların idmanıdır.
Schopenhauer şöyle devam eder: "Birçok eğitimli insanın durumu bundan pek farklı değildir: Okumak kendilerini ahmaklaştırır." Şu halde, okumak değil ama doğru olanı okumak ve son kertede de doğru olanı doğru biçimde anlamak, okumak eyleminin nihai amacıdır. Nitekim, doğru olan kitap nesnel değil ama öznel biçimde, kişiler için değil ama kişi için vardır. İnsan kendi ruhunda neyin eksikliğini hissediyorsa, okuduğu kitap o boşluğu doldurmada ona yardımcı olacaktır. Arayan kişi, aramakta olmasıyla değil, neyi aradığıyla övünmelidir. Sonu getirilmeyen her kitap bir cinayet ve şu halde yarım kalan bir hayattır.

Kitapların bize katkısı bilgi değil anlam yönünde olmalıdır zira bildiğini iddia eden kişi ne kadar yanılıyorsa anladığını iddia eden kişi de o kadar haklıdır. Bilginin peşinde koşmak karanlıktan korkmak gibidir: Aydınlığa ulaşmak isteyen kişi, eğer karanlıktan korktuğu için bunu yapıyorsa aslında yüce bir erdem peşinde koşuyor değil, kendinden kaçıyor demektir. İnsan ruhu da bunun gibi, oluş haliyle karanlığın kendisidir. Anlamak eylemi de bunun antitezi ve panzehiri, karanlığı sevme ve kabullenme halidir. Tıpkı Zerdüşt Nietzsche'nin de dediği gibi "siz yükselmek istediğiniz zaman yukarıya bakıyorsunuz. Oysa ben, yükselmiş olduğumdan aşağıya bakıyorum."

Endülüs

Yorumlar